BES’lenmek mi BES’lemek mi? İşte bütün mesele bu!
Zorunlu ve Sorunlu tasarruf
Yazı dizimizin ilkinde Bireysel
Emeklilik Sistemi (BES) birikimlerimizin devlet katkısı sayesinde varlıklarımızı
%25 daha artıracağını ifade etmiş, ancak birikim süresinin uzunluğu yüzünden,
kötü bir portföy yönetiminin bırakın devlet katkısını, kendi katkılarımızı bile
eritebileceğinden bahsetmiştim: 30 yılda ortalama %1.6 bir performans düşüklüğü devlet
katkısını eritmeye yetiyordu. Emeklilik fonlarının performansı bu yüzden önem
kazanıyordu fakat performans incelemesini daha da önemli kılan bir konunun
gözden kaçırılmaması gerekiyor: 2017 yılı başında başlayan “Otomatik BES”.
Tasarruf Bonoları
Tasarrufu Teşvik Fonu
İkinci zorunlu tasarruf 1988 yılında Tasarrufu Teşvik Fonu ve Konut Edindirme Yardımı adıyla devreye girdi. Ücretliden %2, işverenden %3 toplam % 5 kesilerek vatandaşlar tekrar “tasarrufa teşvik edildiler”. Bu birikimlerinin karşılığında, her Türk’ün rüyası, konut sahibi olacaklardı, en azından yardımını alacaklardı. Bu konut sevdası daha sonraki yıllarda birde araba ile desteklenerek “iki anahtar” sloganına dönüşecekti. Sonuçta bu fon ve tasarruf dalgası da, yanılmıyorsam 2005 yılında, kimseyi konut sahibi edemeden lağvedildi. Fonda biriken birikimler sahiplerine iade edildi ancak kim ne kadar aldı, birikimler nasıl değerlendi kimse pek bilmiyor. Bu maceranın da olumlu tarafına baktığımızda Emlak Konut, TOKİ gibi kurumların bu sayede ortaya çıktıklarını görebiliriz.
İkinci zorunlu tasarruf 1988 yılında Tasarrufu Teşvik Fonu ve Konut Edindirme Yardımı adıyla devreye girdi. Ücretliden %2, işverenden %3 toplam % 5 kesilerek vatandaşlar tekrar “tasarrufa teşvik edildiler”. Bu birikimlerinin karşılığında, her Türk’ün rüyası, konut sahibi olacaklardı, en azından yardımını alacaklardı. Bu konut sevdası daha sonraki yıllarda birde araba ile desteklenerek “iki anahtar” sloganına dönüşecekti. Sonuçta bu fon ve tasarruf dalgası da, yanılmıyorsam 2005 yılında, kimseyi konut sahibi edemeden lağvedildi. Fonda biriken birikimler sahiplerine iade edildi ancak kim ne kadar aldı, birikimler nasıl değerlendi kimse pek bilmiyor. Bu maceranın da olumlu tarafına baktığımızda Emlak Konut, TOKİ gibi kurumların bu sayede ortaya çıktıklarını görebiliriz.
Otomatik BES
Halkımızdaki tasarruf hevesinin ortalama 28 yılda bir sönmesinden hareketle bu hevesi tekrar teşvik etmek amacıyla devlet 2017 yılı başında “Otomatik BES” sistemini devreye aldı. Yine %3 oranındaki kesinti yapılacaktı ve isteyenin cayma hakkı olacaktı. Ancak diğer iki uygulamadan farklı olarak devlet kesintileri kendisi almıyor, bir emeklilik fonuna yatırtıyor, üstelik kendisi de %25 oranında katkı yapıyordu. Bu sefer parayı alıp vaat eden değil parayı veren konumundaydı. Buna rağmen İlk uygulama aylarından sonra %50 oranında bir cayma olduğu gözlemlenmekte: % 50 cayma oranına bardağın ne tarafından baktığınıza bağlıdır: İlk 2 tecrübeden sonra %50 kalma oranı son derece yüksektir. Öte yandan “havadan” %25 oranında vaade rağmen sistemden çıkılması da oldukça yüksek denebilir.
Halkımızdaki tasarruf hevesinin ortalama 28 yılda bir sönmesinden hareketle bu hevesi tekrar teşvik etmek amacıyla devlet 2017 yılı başında “Otomatik BES” sistemini devreye aldı. Yine %3 oranındaki kesinti yapılacaktı ve isteyenin cayma hakkı olacaktı. Ancak diğer iki uygulamadan farklı olarak devlet kesintileri kendisi almıyor, bir emeklilik fonuna yatırtıyor, üstelik kendisi de %25 oranında katkı yapıyordu. Bu sefer parayı alıp vaat eden değil parayı veren konumundaydı. Buna rağmen İlk uygulama aylarından sonra %50 oranında bir cayma olduğu gözlemlenmekte: % 50 cayma oranına bardağın ne tarafından baktığınıza bağlıdır: İlk 2 tecrübeden sonra %50 kalma oranı son derece yüksektir. Öte yandan “havadan” %25 oranında vaade rağmen sistemden çıkılması da oldukça yüksek denebilir.
Sistemin işlemesi için 2 unsur
çok önem arz ediyor:
- Devletin katkı payları konusunda vaatlerine yerine getirmesi. İnsanların %25’lik katkı paylarının ve bir dereceye kadar birikimlerinin başına bir şey gelmeyeceği ve devletin vaatlerini yerine getireceğine ikna olmaları lazım. Çok yakın tarihimizin gösterdiği gibi bununda yapılması söylendiği kadar kolay değil. Bu konuda devlet yöneticilerinin aşması gereken en önemli sorun toplumsal hafıza olarak durmakta.
- Birikimlerin enflasyon karşısında erimemesi, pozitif reel getiri getirmesi
BES Sürdürebilirlik
Katkıların zaten peşinen fon
yönetim şirketlerine aktarıldığı BES düzeninde neden hala devletin vaatlerini
yerine getirmesi önemini korumakta? Nedeni yatırılan katkı paylarının
hesaplarda şarta bağlı olarak durmasıdır: ancak belirli şartların oluşması halinde
bu %25’lik katkı payları kısmen veya tamamen vatandaşın olabiliyor. Dolayısıyla sistemde kalındığı müddetçe
devletin katkı payları üstünde hala söz hakkı var ve oyun oynanırken şartları
bir tek devlet değiştirebilir!
Devletin böyle bir yola gitmesi mümkün mü? Bu
sistem sürdürülebilir olmaktan çıkarsa bunun olasılık dahilinde olduğunu geçmiş
tecrübelerimizden söyleyebiliriz.
Dolayısıyla BES sisteminin
(otomatik veya değil) sürdürebilirliği konusu irdelenmeli. Devlet %25 vermeyi
daha ne kadar sürdürebilir? BES Katkısı bütçe açığını artıran bir unsur ama sonuçta
devlet kavramının bir tanımı da kaynakların transferine aracılık eden kurum olduğundan,
yani birisinden alıp diğerine vermek olduğundan, bu tercih yapılmıştır
diyebiliriz. Şu ana kadar 3 yılda 8 Milyar TL transfer edilmiş. Yılda 250
Milyar TL’lik bir transfer bütçesi içerisinde çok da tedirgin edici bir rakam
gibi durmuyor. Bazı kaynaklara göre 2023 yılında BES tutarının 400 Milyar TL’ye
ulaşması bekleniyor. Kabaca bir hesapla önümüzdeki 7 yılda 70 Milyar TL’lik bir
devlet katkısı daha beklenmekte. Yine dünyanın sonu değil.
Önemli bir noktada katkı fonlarının
devlet tahviline yatırım yapmak zorunda olmaları; devlet vermiş olduğu 25TL karşılığında
bir anlamda 20-25 yıllık tahvil satmış oluyor; başka bir tabirle para bir cepten
çıkıp öbür cebe giriyor. İlk akla gelen soru madem böyle kapalı bir devre
yapılacaktı neden bu kaydi olarak yapılmıyor şeklinde oluyor. Öyle ya devlet herkes
için ayrı bir hesap açar, para yatırmadan katkıları bu hesapta takip eder ve bu
hesaba tahvil faizi işletebilirdi. Sadece sistemden ayrılırken nakit ödeme
yapardı. Böylece sistem belki bütçe dışına bile çıkartılabilirdi ve % 0.35
oranında fon işletim giderinden tasarruf edilirdi. Sanırım toplumsal hafızanın
kötü anıları ve sistemin güvenilirliğini yıpratma ihtimali yüzünden kaydi
yerine nakdi bir sisteme geçilerek doğru bir yaklaşım sergilendi.
Kim ödeyecek?
BES’in bütçe açığı şimdi
veriliyor ama finansmanı, devlet tahviline yatırım zorunluluğundan dolayı, sorun
yaratamamakta. Finansman sorunu sistemden çıkış başladığında ortaya çıkacak; Emekli
olanların tahvil alma zorunlulukları ortadan kalkacak. Burada sisteme yeni
girenlerin sistemden çıkanların parasını ödemesi (Sosyal güvenlik veya Ponzi sistemi
gibi) durumu da yoktur zira BES’e katılanların parası devlete gitmiyor. Sonuç
olarak bu katkı paylarının nasıl finanse edileceğine o zamanki yöneticiler
karar verir artık. Zaten ünlü iktisatçı John Kay’ in belirtiği gibi dünyada 20.
Yüzyıldan itibaren, ekonomi politikaları varlıkların ve tasarrufların gelecek
nesillere aktarılması prensibinden gelecek nesillerin tasarruflarının şimdi
harcanarak onlara borç bırakılması şekline dönmüş durumda.
Fonların performansı
Sistemden çıkmaların başlamasına
daha çok zaman olduğuna göre ve insanların “nasılsa olumsuz bir durumda
sistemden tam zamanında ayrılırım” düşüncesi ile hareket edeceklerine göre sistemde
kalanlar için fonların açık ve şeffaf olarak aldıkları risklere göre reel
getiri sağlamaları birinci derecede önemli durmakta.
Sistemden çıkanların da çok üzülmelerine gerek yok, 2045 yılına kadar yaşayıp sabrederlerse yeni bir tasarruf dalgasını yakalayabilme şansları oldukça yüksek olacaktır.